Ankara kurulsal kimlik ajansı On1 Medya yeni yazısında yine sizlerle

“Hayallerin yapıldığı maddeden yapılmışız biz ve rüyalarla çevrilidir küçücük
hayatımız.”
-William Shakespeare-

Biz ölümlülerin, değerini henüz petrol ile karşılaştıramadığı bir yetenek “hayal etmek”. Oysa sevgili Graham Bell bir miktar petrol yudumlayıp hızlandırmamıştı telefonun icadını. “Hayal etmişti”. Kalp ritmini değiştiren o kadının kirpiklerini hayal etmişti, belki de sesinin yumuşaklığını. Ve Jobs…Kendisinin her sabah bir fincan petrol ile güne başladığını hiç sanmıyorum… fakat bizlere “hayal edebilme” yeteneği ile hediye edilmiş zihinlerimizin bu kabiliyetini, yalnızca başını yastığa koyduğunda değil, fırsat bulduğu -yarattığı- her an kullanarak yaşamış olduğunu sanıyorum. Bu sebeptendir ki, ölümlü yaşamlarımıza ürettikleri ile dokunabilen her zihnin ortak sırrıdır “hayal etmek”. Önce düşlerler, sonra düşlerinin dibine dalıp renklendirirler o dünyayı ve devamında ellerimize tutuştururlar bir sihir, bizler de minnettar kalırız önce, sonra sıradanlaştırırız, dönüveririz “aman petrol, canım petrol” hayatlarımıza.

Belki bir rüyanın ertesinde belki de rüzgarın sesinde gebe kalınan hayallerimiz “cesaret” sever. Hassas bir zihnin var ettiği “hayal”, cesaretli ellerde vücut bulur. Var olduğu andan itibaren de umut olur, çare olur, kimi için “sebep” olur bir çok duaya.. Ve de dizeler yazdırır Yahyalara ;“İnsan, âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar.”.

O halde hayallerimizin limanlarındaki gemiler götürüyor bizi gerçek dünyanın kıyılarına aslında. Bir kıyı hayal ediyoruz gitmek için ve oraya ulaşmak adına attığımız demirleri çekiyor, doğru rotayı belirliyor, şöyle bir rüzgarı kontrol ediyor ve yelkenleri açıyoruz. “Ben büyüyünce Superman
olucam anne!” naralarıyla oyunlar oynayan çocuklar, hayatlarımızı borçlu olduğumuz doktorlar oluveriyorlar bu yüzden. Bazen büyük bir farkındalıkla bazen de öylesine hayallerimizin bahçelerinde oyunlaştırdığımız her düşünce, kararlı bir zihinde, gerçek bir “hayata” dönüşüveriyor.

“Hayalin” hayatlarımızdaki eşsiz izi bu şekilde anlamlanıyor işte. Fakat onca kelimenin arasında bir başkası var ki, hayal kadar elzem…hayal kadar var eden bizi; “Oyunlaştırmak!”.

“Oyunlaştırmak” dendiğinde dizlerini kırıp minik elleriyle renkli arabasını sürükleyen bir çocuk veya ekrandaki iki adamı dövüştüren iki genç(!) gelmesin aklınıza yalnızca. Hepimiz hayatı oyunlaştırıyoruz. Evet, hepimiz.

Devamlı bir oyun yaratıyoruz ve bu dünyanın içerisinde üstlendiğimiz çeşitli karakterlere hayat veriyoruz. Annelerimizin kurduğu sofralar edindiği karakterin bir davranış modeli oluveriyor. Babalarımızın öğütleri evde sahip olduğu rolün bir gerekliliği haline geliyor. Bilinçli beyinlerin oluşturduğu bu hayat kuralları, yaşayarak oyunlaştırdığımız dünyanın ta kendisi oluyor.

Bir insan mavi rengi seviyordur ve haftada bir bu rengi mutlaka giyeceğini tembihliyordur kendine. Çünkü bu iyi geliyordur ona, motive oluyordur. İşte bir başka oyun!

İyi bir meslek edinmek, sonrasında da sıcak bir yuva kurmaktır bazılarımızın hedefi. İşte bir hayal ve işte oyunlaştırmak hayatı bilinçli kurallarla!

Demem odur ki, “normalin” altına komplimanlar yerleştiriyoruz ustalıkla. Bunlar içerikleri oluşturuyor, kodları diziyor yaşantımızdaki.

Kurduğumuz oyunları, tercih ettiğimiz rolleri ve yaşadığımız hayalleri nasıl devam ettiriyoruz peki? Bir motivasyon gerekli değil mi bu süregelen hayat oyununa?

Motivasyonumuz “ilgili özen” oluyor. Duvarlarımızı aşarak yörüngemize giren tüm insanlar, edindiğimiz rollere ve gerçekleştirdiğimiz hayallere ilgiyle özen gösteren insanlar oluyor. Oyunlaştırarak sürdürdüğümüz hayatlarımıza onları alıyoruz ve onlarla yaşıyoruz. Bu durum yaşantımızın saydam bir kuralı aslında. Örneğin bir patron çalışanlarını motive etmek adına “Daha çok çalışın!” demek yerine “ayın elemanını” arıyor. Bunun karşılığında duvarda kocaman gülümsemesiyle asılı duracak fotoğrafının yanında somut bir getirisi olmayan çalışanlar, “özenle” hazırlanmış “motive oyununu” seviyorlar. Çünkü
rekabetin ulaştırdığı “tamamlanmışlık” hissi bizleri var ediyor. Kibarca rekabet ortamını ve kazanımı sağlayan patron da oyunlaştırma kabiliyetinin tadını çıkartıyor.

“Gamification” da dediğimiz bu sistemi hayatın her alanında deneyimliyor ve yaşıyoruz. Oyunlaştırdığımız her durum bizi motive ediyor ve bir sonraki hedefimizi belirleyerek bizleri geleceğe hazırlıyor.

Günümüzde oyunlaştırmanın “profesyonelce” yapıldığı alanlar da oluşturuldu zamanla. Hayatı eğlenceli kılmak adına ilk kez “dansı” yaratan insan, şimdilerde teknolojiyi kullanarak profesyonelce dans ettiriyor zihinleri.

Zamanını toprak üstünde biçerek geçiren ve parasını yeni bir bağ için harcayan insan, zamanını şekerleri patlatarak geçiren ve parasını yeni bir özellik için harcayan insana evrildi. “Sanal para gerçek paradan daha mühim hale geldi”.İki durum da farklı bir oyunlaştırma sisteminin ürünü. Sistem aynı kalıyor, yöntemler değişiyor yalnızca.

Günümüzün profesyonel ve modern oyunlaştırma sistemi, B2B (firmadan firmaya) pazarlama yönteminde vücut buldu diyebiliriz. Sanal ve Arttırılmış gerçeklik sisteminin kullanıldığı yöntemler, oyunlaştırmanın bir ürünü olarak doğdu. Bu yöntem ile bilinçli zihinlerin hayalleri bilgisayar ortamında
oyunlaştırılıyor.

Teknolojiye ve bahsettiğim “hayal” kabiliyetine sahip zihinler, oyunlaştırma yöntemini bir “duygu yönetimi” yeteneğine dönüştürdü. VR teknolojisini de kullanarak aslında hareketsiz bedenlere taklalar attırıyor, hatta zihinlere aşkı dahi tattırabiliyor bu sistem.

“O dünyada gerçekliğin sınırı; hayal edebildiğin yere kadar” sözlerini içeren Ready Player One filmi, bizlere bu dünyayı iliklerimize kadar hissettiriyor. Gerçekliğin boşluğundan uzaklaşmaya ve sanal dünyanın hissettirdiği duygulara kaçmak için çırpınan insanoğlunu görüyoruz filmde.

Öyle ki bu sınırsız teknoloji, tarihte dans etmekle başlayan oyunlaştırmanın ve hayal gücünün bir kazanımı olarak hayatlarımızı içerik olarak zenginleştirmeye devam edecek. Bilinçli zihinlerin “duygu manipülasyon yeteneği”, ”oyunlaştırma” ile harmanlanarak vücut bulacak. Filmdeki ana karakterin de
dediği gibi;

“İnsanlar o sanal dünyaya yapabilecekleri şeyler için gelirler ama olabilecekleri her şey için kalırlar.”

 

Related Post

Leave a Comment